31 Mart 2011 Perşembe

SİZ




Beni son durağıma götürecek olan yol, iki büyük fıstık çamının arasından başlayarak kıvrılıyordu. Büyük ve harap bir bahçeyi ortadan bölüyordu belli belirsiz. Az çiğnenmişti, belli ki fazla yolcusu yoktu. Ağaçlar yavaş yavaş tazeleniyorlardı. Kuşların sesini duydum. Bir de hafif esintilerle kıpırdanan dağların uğultusunu.
Tek başıma gelmiştim. Bir teslim olmuş gibiydi her şey. Hayatımın bu son yolunda tek başıma yürümek istememiştim. Siz yoktunuz o zamanlar, kimseler yoktu. Sanırım tam da bu nedenle sevmiştim burayı. Yokluk iyi eden şeydi beni o sıralar. Adanın bu kış halini ürkütücü bulanlar beni yadırgamıştı. Oysa bana garip bir huzur verirdi yokluk. Çokça düşünür az lakırdı ederdim. Üç gün kimseyle tek kelime konuşmadığım olurdu. Bakkal Niyazi Amca ve Manavımız Rıza dışında. Niyazi amca adanın en eskilerindenmiş. Herkes hürmet gösteriyordu ona. Küçük Hanım, derdi Niyazi Amca, inanır mısınız başkası olsa hayatta cesaret edemez sizin şu yaptığınıza. Hele de fırtına çıkınca arada ceryanlar gidiyor ya. Benim hanım bile korkudan yapışıyor bana. Tebessüm ederdim kibarca. Gerisini getirmeye cürret edemezdi. Neden buradasınız bu mevsim diye soracak olurdu. Ama hiç sormadı. Göz göze gelmemeye gayret ederdim. Haftada bir validemle mektuplaşırdık. O gün de mektubumu göndermek için postahaneye doğru yürüyordum. Büyük kayanın yanında durdum. Ellerini ensesinde kavuşturmuş kadın motifine benzettim. Dün sincaptı. Bence adanın en güzel manzarası buradan görünüyordu. Tam da bu saatte güneş bütün hünerlerini sergiliyordu mavinin üzerinde. Dağların uğultusu da güneşin güftesine beste yapıyordu. Günün birinde sıkılır mıyım buradan diye düşündüm? Korktum. Sıkılırsam gidecek bir yerim yoktu. Ailemin yanına dönmek istemiyordum. Ali’nin her gün dolaştığı koridorda nasıl yürüyebilirdim? Canım kardeşim! O gün eve gelen iki askeri hiç unutamam. Biri komutandı. Daha kapı çalındığı sırada içimden bir şeyler aktı aktı... Sonra komutanın ağzından çıkan iki sözle Ali gitti. Artık yoktu.
Sizi bu yüzden mi sevdim bilmem. Ali’ye benzettim sizi. Gülüşünüzü, sonra beni güldürmenizi. O da yandan yandan gülerdi. Önceleri bu yüzden uzak durdum sizden. Yabanilik ettim. Ne olduğunu idrak edemedim bana. Sizi Ali’nin yerine mi koydum, yoksa sizi tam da kalbime koymaktan mı korktum? Halbuki Ali bıyıksızdı. Sizi o yolda gördüğüm ilk an kaçmak istedim. Olacakları sezmiştim. Ama ne için Samim Bey? Neden yalan söylediniz? Hayatınız boyunca nasıl yaşayacaktınız bu yükle? Peri’yi yanınıza almanızı, ona iyi bir hayat sunmanızı ne kadar naif bulmuştum oysa. Onunla sohbet ederken dalardı bazen. Ses etmezdim. Gittiği yer hüzünlüydü ama gitmeden de edemezdi anlardım. Neden sonra toparlanır tebessümle bakardı bana. Dudaklarının kıvrımları çok güzel görünürdü. Kıskanırdım. Ama kötülükten değil, o gerçekten güzeldi. Cam gibi. Siz işleriniz dolayısıyla İstanbul’da kaldığınız süre zarfında daha da iyi anladım onu. İçini gördüm. Size minnetle bağlıydı. Hatta minnet etmek alışkanlıktı onda. Yokluğunuzda her sabah benden bir saat önce kalkardı. Ayak seslerini duyardım. Evde ayak sesi duymak güzeldi. O, uyuduğumu sanardı. Yetimhanedeki kahvaltının
ne kadar kötü olduğundan bahsetmişti bir keresinde. Mutfakta bir şeyler hazırlamak ona ev hissini veriyordu. Anlamıştım. Minnetini de atıyordu üzerinden bir nevi. Mis gibi kızarmış ekmek kokardı evin içi. Perdeleri sonuna kadar açardı. Hayatı hatırlatır bir hali vardı. Gazete manşetini ilk defa okuyabildiğinde boynuma atlamıştı. İyi ki o mektup okumayı tam sökmeden geçmiş eline. Nasıl okursunuz demiştiniz? Görgü kaidelerine aykırıydı yaptığım. Sizin yaşantınızdı evet. Ya Peri? Onun yaşamı? Öz abisini bilmeye hakkı yok muydu? Tek başınalık hissi onu ne kadar perişan ediyordu farkında değil miydiniz? Ben sadece Ali’yi kaybetmedim Samim Bey. Yeltenmekle kalıyorum artık. Mutluluğa yelteniyorum. Gülmeye yelteniyorum. Yaşamaya yelteniyorum. Bir şeye sadece yeltenebilmek ne derece yorucudur, nasıl hayal kırıklığı yaratır bilemezsiniz. İşte bu yüzden ayrıldım adadan. Nereye gideceğimi sormayın lütfen zira ben de bilmiyorum. Ama böyle hassas bir durumda hiçbir şey yokmuş gibi kalamam sizinle. Mutlu olamam. Yeni bir yeltenmeye daha gücüm yok. Tek kelime etmeden ayrılmam kabalık belki. Ama böyle daha iyiyim. Kurallara uymuyorum artık, umurumda mı? Yine de halılar yutuyor ayak seslerimi Samim Bey. Peri’yi perdelerimi ve sizi çok özlüyorum. İyi ki girdiniz hayatıma Samim Bey iyi ki girdiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder