24 Şubat 2011 Perşembe

BEYAZ

Basitliğin mükemmelliğine hayranım o geldiğinden beri. Minicik parmağını avucumun içinde gezdirirken lüleli saçlarına, boncuk gözlerine güzel burnuna içim titreyerek baktım. O, eserimdi.  Bu sabah da yatak odamızın penceresinin önünde oturmuş, bahçeyi keşif oyunu oynuyorduk.                                            Aaaa anne bak bir kütük, dedi. Dün burada yoktu. Sahiden de dün orada yoktu. Ama ‘’Kütük’’ sözcüğünü bilmesine şaşırmıştım daha çok. Evet annecim. Dedim. İçi boru gibidir de mi?  Evet öyle olmalı dedim. Bir süre daha pencerenin önünde kaldık. Onun için her gün yazdığım günlüğe bugün de yeni bir şeyler karalayacaktım.  Sadece bunun için bile uyanmaya değerdi bir güne. Kahvaltı ve oyun faslının ardından yorgun düştü. Öğle uykusuna dalmadan masal kitaplarını karıştırdık, kitaptaki resimleri anlattık birbirimize. Uykusu gelmeye başladığında boynumdaki et beniyle oynamaya başladı. Her zaman yaptığı gibi. Onu hissetmek hissetmek ve uykuya öylece dalmak. Huzur ve tanımlayamadığım bu duygu, benden bedenimden yaşadıklarımdan çok daha büyük çok daha güçlü bu duygu hayatımın rengiydi. İyi ki…                                                                         

Başlangıç

Merhabalar,
Eski blogum nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kapanmıştı. Farklı bir adresle yeni bir blog açma fikri kafamın içindeydi bir süredir ki, dün geceden sonra yazma isteğim tekrar vuku buldu. Blogun adını 'zihin akisi(m)' olarak seçtim. Çünkü bir süredir bu konuyu epey düşünüyorum. Zaten gördüğümüz, duyduğumuz her şey biz fark etmesek de zihnimizin içinden bir şekilde akmıyor mu? Ben de zihnimden akıp gidenlerden paylaşmayı değer bulduğum veya tercih ettiğim şeyleri buradan yazacağım a dostlar. Bilginize.